resim1
resim1

Masallar Dünyası ve Gelen Ödüller

‘Bir lale yaprağı gibi’ korunan masallar, çocuklar, umutlar ve gelecek... Feyzioğlu’nun hayattaki gerçek rolü budur işte. 35 yıldır aralıksız sürdürdüğü bu rolü yeni tamamladı daha. 32 kitapta yazdığı “Kardeş Masallar Dizisi”nin 24 kitabı Kardeş Yayınlar tarafından yayınlandı. Üç önemli ödül birden aldı: 2011 yılı TÜRKSAV “Türk Dünyasına Hizmet Ödülü”, Elginkan Vakfı “2011, Türk Kültürü Araştırmaları Ödülü” ve Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu , “2012, Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü”.

Onun gerçek rolünde aşk ve edebiyat hep baş köşede olmuştur. Çocukluğunda aşkı tatmış, çocukluğunda acıyı iliklerinde duyumsamış ve kendisine uçsuz bucaksız bir masal dünyası yaratmış. Bu dünyayı nasıl yarattı? Kendisinden dinleyelim:

“Evimizin kapısı, gelip geçen misafirlere açık olur, yemekler birlikte yenirdi. Kars’ın o karlı, uzun kış gecelerinde babam halk hikayeleri ve masallar anlatırdı. Arkadaşlarına romanlar okuduğunu anımsıyorum. Daha radyo yaygınlaşmamıştı, televizyon yoktu. Toy-düğün, günlerce sürer, kız erkek ayırmadan gençler birlikte halay tutar, diz kırıp oynardık. Yaz aylarında ise yaylaya göçerdik, lacivert gökyüzünün yıldızlı gecelerinde nağıl (masal) ninelerin, nağıl dedelerin anlattığı masalları dinlerdik. Kurtlar koyun sürümüze dalar, hırsızlar öküzleri çalar, kartallar tavuk ve kazlarımızı kaçırırlardı. Ata biner kurtları kovalar, hırsızların peşine düşer, kanat takıp uçmak isterdik.

1959 yılında öğretmen okuluna başladım. Karın göbeğe çıktığı, fırtınanın esip savurduğu bir gün kızakla okula giderken, kurtlar, atlara saldırmış, atları dörtnala sürerek canımı zor kurtarmıştım. Dayım İsmet Gülyiyen ise pedagoji öğretmeni, bölgenin ilk aydınlanmacısı, kitaba ilgiyi hep canlı tutardı.

Bu ve benzeri hayat hikâyemiz masallara karışmış ve macera doluydu. Belki de bunlar derleyeceğim ve yazacağım masalların sahnelerini kurmaya zemin hazırlıyorlardı; kim bilir...”

Yücel Feyzioğlu, zihninde derin izler bırakan masal dünyasına işte böyle girmiş, kah anasının kah da babasının ışıklı, hüzünlü ama hep ümitli olan gözleriyle dünyaya bakabilmiştir.

O masaldan öbür masala gidip geliyorum. Feyzioğlu o kadar masal derlemiş, o kadar masal yazmış ki... Hangisinden başlamalı? Murkumomo’dan mı, Dimitraş ile Pıtıraş’tan mı? Yoksa daha daha uzaklara gidip, Altay Dağları’nın karlı zirvelerinden süzülüp gelen İrustu ile Ak Kağan’dan mı? 600’den fazla masal, koca bir dünya... Bir üniversitenin ancak başarabileceği eşsiz bir çalışma ve emek... O, çocuklara ‘yalanın gerçekten çok olduğu’ masallarda, ‘yalanları çuvallara doldurup’, gerçeklere yakın fantezi ile karışık masallar anlattı.’Karttan kurttan, yakası kabuktan, düğmeleri turptan, burnu havuçtan…’ olan masal kahramanlarını... Balkanların şehirli çocuklarından Hakas’ın, Tuva’ nın at üzerinde doğan çoban adayı çocuklarının dinlediği masalları derleyip yeniden yazdı ve yaydı. Bu yazış, bu yayılış, bu bir ırmak gibi akıp giden çoşkulu gizler çocuklara bilinmezlerin kapılarını açtığının da farkındadır Feyzioğlu. Sizi bu masallara götüren asıl nedenleri bize anlatın lütfen.

“1828 yılı Türkmençayı Antlaşması ile Azerbaycan ikiye bölünmüş, kuzey parçasını Ruslar, güney parçasını Farslar işgal etmiş. Türk toplulukları arasında kültür akışı bütünüyle kesilmiş. Doğu Türkleri Rus ve Çin kültürüne, batı Türkleri de batı kültürüne gereğinden fazla yönlendirilmiş, bizim masallar unutulmaya terk edilmiş. 150 yıldan beri de bazı zengin ülkeler masallarını en hızlı bir biçimde dünyaya yayarak, çocukları kendi kültürel arka bahçesine çekmişler. Bilim insanları kendi geleneksel kültürüyle büyütülmeyen kuşakların barışçıl toplum kuramayacağı görüşünde. Hiç bir toplumda olmadığı kadar çatışmalı bir toplum olmuşuz. Spor alanında, aile içinde, sokakta, politik arenada, okulda, Çemçe Dağında çatışma... Bu durum insanın ruhunu parçalıyor. İşte beni masallarımıza götüren en büyük sebep bu.”

Bu konuyu biraz daha açmasını istedim.

“Okullarda dört tane masal kahramanımızın adını sayın, dediğimde öğretmenler dahil çocuklarımız, Keloğlan’dan başkasını bilmiyorlar. Şirince Şeşen’i, Er Tapıldı’yı Öksüz Oğul’u, Bir Karış Boy İki Karış Sakal’ı Yanık ile Dilek Boncuğu’nu, Murkumomo ile Çomotay’ı, Alp ile Asamat Köprüsü’nü, Ayıkulak’ı, Yarım Horoz Kardeş ve Yartı Kulak’ı ve daha yüzlerce masal kahramanımızı bilen yok. Bunlar dünya çapında karakterler. Batıda Noel Baba ne ise bizde Hıdrellez odur. Hıdrellez hakkında tek kitap yok. Başkasının kültürüyle büyüyen çocuk kendine nasıl güvenebilir?”

Einstein, ‘Bilgi sınırlı olduğu için fantezi bilgiden daha önemlidir,’ derken masalların insan dünyasında ne kadar öneme sahip olduğunu da vurgulamış olyordu.

Yücel Feyzioğlu, ‘Şengülüm ile Mengülüm, Cırttan ile Çilbik, Yartı Kulak, Aldar Köse’ isimli masal kitaplarını bana verdiğinde beni bütün üzüntülerimden, kederlerimden kurtararak bir çocuk saflığına ve mutluluğuna götürdü, hayallerim kanatlandı. ‘Şengülüm Mengülüm Şüngülüm’ masalını 6-7 yaşlarında iken anamdan dinlemiştim. Aklımda öylesine yer etmişti ki, her ana gördüğümde masaldaki o fedakâr ana keçiyi anımsar gülümserdim. Şefkatli bir söz duyduğum her an o ananın o ballar balı, ‘Şengülüm Mengülüm Şüngülüm aç kapıyı men geldim, dilimde türkü, boynuzumda ot, mememde süt getirdim’ seslenişini duyar gibi olurdum.

Yücel Feyzioğlu’ nun kitaplarını okudukça, gerilerde kalmış o sesleri, o şefkatleri, o merhametleri yeniden duyumsadım; o temiz duyguları ve renkli, masal kokan hayatı yeniden yaşadım ve umutlandım.


Burada
burada